SULTAN II.AHMED HAN TUĞRALI “SARAY İŞİ” GÜMÜŞ DİVİT

17.Yüzyıl. Osmanlı. Sultan II.Ahmed Han (1691-1695) tuğralı. Saray işi. Eski Türkçe (Osmanlıca) ile “Rumî” usta damgalı, “Sahibi Hazinedar Abdurrahman Ağa” ibareli. Gümüş, battal boy. Üst seviye gümüş üzeri "altın vermey", vermey üzeri "Savat" işçilikli. Hokka kapağı iri “Yakut” taş montürlü. Kalemdanı kazıma (grave) işçiliği ile “Souvenir of a pleasant Visit to Constantinople, 1891” ibareli, muh. 19.Yüzyıl'da diplomatik hediye olarak takdim edilmiş.

Cübbe kolunun içinde yani yende taşınan tip kol diviti, birbirine tesbit edilmiş mürekkep hokkası ve kalem muhafazasından (kalemdan) oluşmakta. Kazıma (grave) ve kalemişi tekniği ile stilize tezyinatlı. Savatlı, zengin altın vermeyli. Fevkalade kondisyonda. Müstesna eser “Osmanlı Gümüş Damgaları, Garo Kürkman” kitabının 149.sayfasında yer almaktadır. Osmanlı Gümüş Sanatı’nın en önemli örneklerinden sayılan ele geçmez koleksiyonluk şaheserdir.

Referans: Osmanlı Gümüş Damgaları / Garo Kürkman, Sayfa: 149.

Ölçüler: 3 x 27 x 6.5 cm.
Ağırlık: 516 gr.

Divit, genellikle silindir biçimli bir kalemdan ile bir hokkadan oluşan yazı takımıdır. Kolay taşınması için kalemdan ve hokka birbirine bağlı olarak tasarlanmıştır. Hattatlar ve katipler divitlerini bellerine sardıkları kuşağın içinde taşırlar, kaymasın diye de “divit şiltesi” denen genelde deriden yapılan bir kılıf içine koyarlardı. Divitlerde hokka kalemdanın alt bölümüne dışarıdan bakıldığında görülmeyecek biçimli vidalı olarak yerleştirilir ya da üst bölümün kenarına perçinlenirdi. Divitler boy ve özelliklerine göre başlıca “hattat diviti”, “kâtip diviti” ve “kassam diviti” olarak üçe ayrılır. Birçok malzemeden yapılmış olan divitler mevcut olsa da abanoz, fildişi ve altından olanlarına son derece nadir tesadüf edilir. Divit sanatkarlarına “Devati” denilir. Divit yapımı hayli ustalık ve emek isteyen zor bir sanat dalıdır. Evliya Çelebi (1611-1682) divitçi esnafına ait dükkânların Beyazıt’ta kağıtçılar içinde bulunduğunu nakletmiştir. “Devati”ler / Divitçiler, Süleymaniye Camii avlu duvarı önünde boydan boya sıralanmış kırka yakın dükkânda ve bir kısmı da Üsküdar’da bugün Arakıyeci Hacı Cafer Mahallesi adını taşıyan yerde 1900 başlarına kadar faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.