• Vazgeç
    Filtrele
Filtrele

MÜZELİK ve KOLEKSİYONLUK ESERLER MÜZAYEDESİ | 26

Sayın koleksiyoner ve sanatseverler eserlere pey vermek ve "Online Canlı Müzayede"ye katılmak için web sitemiz üzerinden üye olunuz. İlgilendiğiniz eserler ile ilgili olarak +90 538 833 1391 no'lu telefondan randevu oluşturabilir, The RITZ-CARLTON Residence'daki adresimizde eserleri yakından inceleyebilir ve uzmanlardan bilgi alabilirsiniz.

Müzayedemizde uygulanan komisyon oranı %15, KDV oranı ise %18'dir. Ödeme süresi müzayede bitiminden sonra 7 (yedi) iş günüdür, ödemelerde o günkü "TC Merkez Bankası" döviz kuru esas alınır. Açık arttırma sonrası "SATIŞ İPTALİ, CAYMA HAKKI, veya ALIMDAN VAZGEÇME" söz konusu değildir, cezai şart olarak %30 aracılık hizmeti uygulanır.

Müzayedelerimizde beğeniye sunulan tüm eserler konusunun en değerli uzman ve otoriteleri tarafından ekspertiz edilmekte, ayrıca Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Topkapı Sarayı Müzesi, Ayasofya Müzesi, Türbeler Müzesi, Vakıflar ve Askeri Müze uzmanları tarafından incelenerek onaylanmaktadır.

Lot: 51 » Tablo

HOCA ALİ RIZA (1858-1930)

Eski Türkçe imzalı. Peyzaj. Mukavva üzerine yağlı boya.

Sertifika: Eserin, Sn.Bayram Karşıt tarafından 14.06.2022 tarihinde verilmiş sertifikası mevcuttur.

Ölçüler: 20 x 34 cm.

1858 yılında Üsküdar'da doğduğu için sanat tarihimize Üsküdarlı Hoca Ali Rıza adıyla geçmiştir. Süvari binbaşısı Mehmet Rüştü Bey'in oğludur. Rüştiyedeki öğrenciliği sırasında resim derslerindeki yeteneği ile dikkat çeken Hoca Ali Rıza, resim derslerini Osman Nuri Paşa, Süleyman Seyyid Bey ve M.Kess'den almıştır. 1884'te teğmen olarak Harbiye'yi bitiren ressam, bu yüksek okula resim öğretmeni olarak girmiştir. 1910 yılında Yarbaylıktan emekliye ayrılan sanatçı Kuleli Askerî Lisesi ve Harbiye' de, emekli olduktan sonra da Darülşaffaka, Kız Sanayi-i Nefise Çamlıca, Üsküdar ve Ameli Hayat Kız okullarında 47 yıl resim hocalığı yapmış ve pek çok öğrenci yetiştirmiştir. II. Meşrutiyet’ten sonra kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nde başkanlık yapmıştır. Hoca Ali Rıza gerçekten içli, duygulu manzara resimlerinin yanı sıra “kartpostal” beğenisine giden resimler yapmış olsa da, etkilerden uzak, doğa sevgisine dayanan bir manzara türü geliştirmiş ve bu yolla resmin yaygınlaşmasına büyük katkıda bulunmuştur. Berlin üniversitelerinin kendisi ile ilişkiler kurmak için çabaladığı bu ünlü sanatçımız kurşunkalem çalışmalarında kurallar kurmuş bir üstattır. Aşık olduğu tabiatın içine girip resimler yaparak ömrünü tamamlamıştır. Her sabah şafakla birlikte kalkar, Üsküdar'ın ve Boğaz'ın zenginliklerle dolu tepelerine tırmanır bir kaya parçasından, bir yelkenliden, bir fıstık ağacı siluetinden, bir İstanbul ahşap evinden bin bir renk manzumesi ile şaheserler yaratırdı. Hoca için realizmin en zengin temsilcisi diyebiliriz. 1930'da Üsküdar'daki evinde öldü. Hoca Ali Rıza, Türk Resim Sanatı Tarihi'nde eşine rastlanmayan bir değer olarak kabul edilmektedir. Birçok müze ve özel koleksiyonda eserleri mevcuttur.

Detaylar
Lot: 52 » Tablo

ALİ CEMAL BEN’İM (1881-1941)

“Türk Kalyonu”

İmzalı. 1908 tarihli. Ahşap üzeri yağlıboya. Sanatçı eseri “Ali Djemal” şeklinde imzalamış.

Referans: Türk Ressamları Hayatları ve Eserleri, Pertev Boyar 1948 / Sayfa 149

Ölçüler: 17 x 35 cm.

Osmanlı dönemi asker ressamlardan olan Bahriyeli Ben’im, teğmen rütbesiyle mezun olduğu Mühendishane-i Bahrî-i Hümayun’dan sonra girdiği Sanayi-i Nefise Mektebi’nden 1906’da birincilikle mezun olmuştur. 1.Dünya Savaşı öncesinde bahriye yüzbaşılığından emekli olan Ben’im, 1. Dünya Savaşı yıllarında Sami Yetik, İbrahim Çallı, Hikmet Onat, Namık İsmail, Avni Lifij, Ali Sami Boyar ile birlikte Şişli’de Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından kurulan atölyede (Şişli Atölyesi) Viyana ve Berlin sergileri için resimler yapan önemli sanatçılarımızdandır. Eserleri İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Askeri Müze, İstanbul Deniz Müzesi, Ankara Cumhuriyet Müzesi, Cumhuriyet Gazetesi arşivi ve yerli yabancı önemli koleksiyonlarda mevcuttur.

Detaylar
Lot: 53 » Tablo

FUAT SOYHAN (1885-1961)

“Gün Doğumu”

İmzalı. 3 adet, teki imzalı. Duralit üzeri yağlıboya.

Referans: Türk Ressamları Hayatları ve Eserleri / Sayfa: 211

Ölçüler: 29 x 70 cm. - 34 x 47 cm. - 34 x 53 cm.

1885 yılında Gelibolu’da doğdu. Orta öğrenimini İstanbul’da Mercan İdadisi’nde, yüksek öğrenimini de Edebiyat Fakültesi’nde tamamladı. Ardından 3 yıl kadar Sanayi-i Nefise Mektebi’nde Salvatore Valeri Atölyesi’nde çalıştı. Kuleli Askerî Lisesi ve Ankara Kız Lisesi’nde resim öğretmenliği yaptı. Sanatçı, gerek 1914 Dönemi, gerekse 1930-50’li yıllarda oluşan Müstakiller ve D Grubu sanatçılarının hakim olduğu sanat ortamlarının yeni etkileşimleri içinde bazı grup sergilerine katılsa da genellikle bağımsız çalışmıştır.

Detaylar
Lot: 56 » Efemera

Eser Yok

Detaylar
Lot: 60 » Tablo

FUAT SOYHAN (1885-1961)

“Nü”

Eski Türkçe imzalı. Hicri 21.6.1334 tarihli. Kağıt üzeri pastel boya.

Referans: Türk Ressamları Hayatları ve Eserleri / Sayfa: 211

Ölçüler: 24 x 31 cm.

1885 yılında Gelibolu’da doğdu. Orta öğrenimini İstanbul’da Mercan İdadisi’nde, yüksek öğrenimini de Edebiyat Fakültesi’nde tamamladı. Ardından 3 yıl kadar Sanayi-i Nefise Mektebi’nde Salvatore Valeri Atölyesi’nde çalıştı. Kuleli Askeri Lisesi ve Ankara Kız Lisesi’nde resim öğretmenliği yaptı. Sanatçı, gerek 1914 Dönemi, gerekse 1930-50’li yıllarda oluşan Müstakiller ve D Grubu sanatçılarının hakim olduğu sanat ortamlarının yeni etkileşimleri içinde bazı grup sergilerine katılsa da genellikle bağımsız çalışmıştır.

Detaylar
Lot: 64 » Tombak

OSMANLI 19.YÜZYIL İSTANBUL İŞİ TOMBAK LEĞEN

19.Yüzyıl. Osmanlı. İstanbul işi. Bakırdan dövme tekniği ile imal edilmiş, altın ve cıva amalgamı ile tombaklanmış. Kazıma (grave) tekniği ile klasik üslupta stilize kabak çiçekleri ile dekorlu. Tombağı dönem kondisyonunda, Haliyle. Türk Maden Sanatı’nın seçkin ve koleksiyonluk bir örneğidir.

Çap: 30 cm.
Yükseklik: 7 cm.

18. yüzyılda ekonomik nedenlerle altın ve gümüş eserlerin yapımının azalması, altın görünümlü tombakların çoğalmasına neden olmuştur. Tombak, altın-civa karışımı ile kaplanmış bakır ve bakır alaşımı eşyanın genel adıdır. Osmanlı maden sanatında bakır ve bakır alaşımı pirinç, günlük yaşamda ve dinsel yapılarda kullanılan eşyalarda, askeri teçhizatta, mimari süsleme elemanlarında yaygın kullanım alanı bulmuştur. Osmanlı maden sanatının erken dönemine ait örnekler askeri teçhizattır. 15. yüzyılda form ve süslemelerde Memlûk etkisi görülürken, 16. yüzyıl başlarında klasik Osmanlı üslubu şekillenmiştir. Altın ve gümüşün bir özelliği de civa içinde çözülebilmeleri yani sıvılaşabilmeleridir. Bu, civa ile altın karışımı sıvıya amalgam denir. Bu özellikten yararlanılarak gerçekleştirilen yaldızlama ya da Osmanlıca adıyla tombaklama tekniği ile çok sağlam ve düzgün bir kaplama elde edildiği için günümüze kadar kullanılmıştır. Tombaklama yapmak için “cam veya porselen bir kabın içinde” civa ve çok ince kıyılmış 24 ayar altın karıştırılır. Bu karışım “ahşap bir çubukla” karıştırılarak, altının civa içinde tümüyle çözülmesi yani sıvılaşması sağlanır. Daha sonra ince bir tülbentle süzülen sıvı alaşım yani amalgam kullanıma hazır hale gelmiştir. Altın kaplanacak eşyanın yüzeyi bütün oksit ve kirlerden temizlenip kurutulur. Tombak yapılacak yüzeye bir fırça, mantar parçası veya bez tampon ile amalgam yedirilerek sürülür. Tombaklanmış eşya, “küllenmekte olan odun kömürü ateşi” üzerine konularak veya düşük ısıda fırınlanarak civanın uçması sağlanır. (Bu safhada buharlaşan civanın solunması son derece tehlikelidir ve geçmişte bu mesleği yapan kişilerde hayati sorunlara yol açmıştır. Bu nedenle ustalık isteyen ve incelikleri olan bir sanattır) Geriye kalan altın yüzeye iyice sızmış ve yapışmış olduğundan, kaplama oldukça kalitelidir.

Detaylar
Lot: 65 » Tombak

OSMANLI 18.YÜZYIL TOMBAK İBRİK

18.Yüzyıl başı. Osmanlı. Günümüze ulaşmış nadir erken dönem örneklerden olan eser bakırdan dövme tekniği ile imal edilmiş, altın ve cıva amalgamı ile tombaklanmış. Şişkin gövdeli, geniş tabanlı, yüzeyi yalın işçilikli, tombağı dönem kondisyonunda. Benzerleri müze koleksiyonlarında yer alan Türk Maden Sanatı’nın müzelik eser statüsünde önemli bir örneğidir.

Yükseklik: 30 cm.
Çap: 18 cm.

18. yüzyılda ekonomik nedenlerle altın ve gümüş eserlerin yapımının azalması, altın görünümlü tombakların çoğalmasına neden olmuştur. Tombak, altın-civa karışımı ile kaplanmış bakır ve bakır alaşımı eşyanın genel adıdır. Osmanlı maden sanatında bakır ve bakır alaşımı pirinç, günlük yaşamda ve dinsel yapılarda kullanılan eşyalarda, askeri teçhizatta, mimari süsleme elemanlarında yaygın kullanım alanı bulmuştur. Osmanlı maden sanatının erken dönemine ait örnekler askeri teçhizattır. 15. yüzyılda form ve süslemelerde Memlûk etkisi görülürken, 16. yüzyıl başlarında klasik Osmanlı üslubu şekillenmiştir. Altın ve gümüşün bir özelliği de civa içinde çözülebilmeleri yani sıvılaşabilmeleridir. Bu, civa ile altın karışımı sıvıya amalgam denir. Bu özellikten yararlanılarak gerçekleştirilen yaldızlama ya da Osmanlıca adıyla tombaklama tekniği ile çok sağlam ve düzgün bir kaplama elde edildiği için günümüze kadar kullanılmıştır. Tombaklama yapmak için “cam veya porselen bir kabın içinde” civa ve çok ince kıyılmış 24 ayar altın karıştırılır. Bu karışım “ahşap bir çubukla” karıştırılarak, altının civa içinde tümüyle çözülmesi yani sıvılaşması sağlanır. Daha sonra ince bir tülbentle süzülen sıvı alaşım yani amalgam kullanıma hazır hale gelmiştir. Altın kaplanacak eşyanın yüzeyi bütün oksit ve kirlerden temizlenip kurutulur. Tombak yapılacak yüzeye bir fırça, mantar parçası veya bez tampon ile amalgam yedirilerek sürülür. Tombaklanmış eşya, “küllenmekte olan odun kömürü ateşi” üzerine konularak veya düşük ısıda fırınlanarak civanın uçması sağlanır. (Bu safhada buharlaşan civanın solunması son derece tehlikelidir ve geçmişte bu mesleği yapan kişilerde hayati sorunlara yol açmıştır. Bu nedenle ustalık isteyen ve incelikleri olan bir sanattır) Geriye kalan altın yüzeye iyice sızmış ve yapışmış olduğundan, kaplama oldukça kalitelidir.

Detaylar
Lot: 66 » Tombak

OSMANLI TOMBAK “SULTANİ” LEĞEN-İBRİK TAKIMI

18.Yüzyıl sonu, 19.Yüzyıl başı. Osmanlı. İstanbul işi. Kallavi boyutlarda ve Sultani özelliklerde bakırdan dövme tekniği ile imal edilmiş, altın ve cıva amalgamı ile tombaklanmış. Kabartma (repoussé), kazıma (grave) ve kalemişi teknikleri kullanılarak içleri kumlanmış stilize kabak çiçekleri ve floral süslemelerle bezenmiş. İbriği yassı kulplu, uzun emzikli, boynu boğumlu, kubbesel kapaklı, kapağı kozalak tutamaklı. Leğeni geniş tas formunda hazneli, yayvan ağızlı, ağızı stilize bezemeli çember ile çevrili. Sarayda bu tip leğen-ibrikler ayak sehpaları ile kullanılır ve hizmete “ibrik gülamı” ile “ibrikdar” bakardı. Kondisyonu ve ihtişamlı görselliği ile dikkat çeken eser Türk Maden Sanatı’nın en kıymetli örneklerindendir. Benzer örnekleri müze koleksiyonlarında yer alan, ele geçmez gerçek koleksiyonluk şaheserdir.

Ekspertiz: Eserin, Sn.Güner Liman tarafından verilmiş sertifikası mevcuttur.

İbrik Ölçüsü: 36 x 21 cm.
Leğen Ölçüsü: 13 x 41 cm.

18. yüzyılda ekonomik nedenlerle altın ve gümüş eserlerin yapımının azalması, altın görünümlü tombakların çoğalmasına neden olmuştur. Tombak, altın-civa karışımı ile kaplanmış bakır ve bakır alaşımı eşyanın genel adıdır. Osmanlı maden sanatında bakır ve bakır alaşımı pirinç, günlük yaşamda ve dinsel yapılarda kullanılan eşyalarda, askeri teçhizatta, mimari süsleme elemanlarında yaygın kullanım alanı bulmuştur. Osmanlı maden sanatının erken dönemine ait örnekler askeri teçhizattır. 15. yüzyılda form ve süslemelerde Memlûk etkisi görülürken, 16. yüzyıl başlarında klasik Osmanlı üslubu şekillenmiştir. Altın ve gümüşün bir özelliği de civa içinde çözülebilmeleri yani sıvılaşabilmeleridir. Bu, civa ile altın karışımı sıvıya amalgam denir. Bu özellikten yararlanılarak gerçekleştirilen yaldızlama ya da Osmanlıca adıyla tombaklama tekniği ile çok sağlam ve düzgün bir kaplama elde edildiği için günümüze kadar kullanılmıştır. Tombaklama yapmak için “cam veya porselen bir kabın içinde” civa ve çok ince kıyılmış 24 ayar altın karıştırılır. Bu karışım “ahşap bir çubukla” karıştırılarak, altının civa içinde tümüyle çözülmesi yani sıvılaşması sağlanır. Daha sonra ince bir tülbentle süzülen sıvı alaşım yani amalgam kullanıma hazır hale gelmiştir. Altın kaplanacak eşyanın yüzeyi bütün oksit ve kirlerden temizlenip kurutulur. Tombak yapılacak yüzeye bir fırça, mantar parçası veya bez tampon ile amalgam yedirilerek sürülür. Tombaklanmış eşya, “küllenmekte olan odun kömürü ateşi” üzerine konularak veya düşük ısıda fırınlanarak civanın uçması sağlanır. (Bu safhada buharlaşan civanın solunması son derece tehlikelidir ve geçmişte bu mesleği yapan kişilerde hayati sorunlara yol açmıştır. Bu nedenle ustalık isteyen ve incelikleri olan bir sanattır) Geriye kalan altın yüzeye iyice sızmış ve yapışmış olduğundan, kaplama oldukça kalitelidir.

Detaylar
Lot: 71 » Obje

OSMANLI 19.YÜZYIL SARAY İŞİ “TOPHANE” KAYSERİYE ÇUBUK TAKIMI

19.Yüzyıl. Osmanlı. Saray işi. Sultani özelliklerde. Müstesna çubuk takımı Tophane işi lüle, Kayseriye çubuk ve imameden oluşmakta. Tophane işi lülesi “Dev Lüle” tabir edilen boyutlarda. Kırmızı lüleci çamurundan yapılmış, çanağı geniş, iri kabartma dilimli, floral süslemeli, yoğun ve zengin altın yaldız bezemeli. Kehribar imamesi (ağızlık) 3 parçadan müteşekkil. Yıldız taşı bilezikli. Göbeği 22 ayar altın üzerine üst seviye işçilikle pembe, kırmızı ve su yeşili renk mine ile tezyinli. Uzun “Kayseriye” çubuklu. 141 cm.’lik çubuğu en kıymetli ve makbul “Ortaköy Yasemini”nden, boğumlu ve sırma örgülü.

Osmanlı Sarayı’nda tütün özel bir merasimle bu tip çubuk takımları ile içilirdi. Bu düzeni çubukçubaşı / çubuk ağası emrindeki 10 çubukçu ve bir ateşçiyle “adab-ı mahsus” ile idare ederdi. Saraya en kıymetli çubuklar İstanbul Ortaköy’de bu iş için kurulan Yasemin Bahçeleri’nden çok meşakkatli ve uzun uğraşlar sonucu hazırlanır gelirdi. Osmanlı Sarayı Yüksek Erkânı’nın estetik ve zevk anlayışının en güzel örneklerinden olan müstesna eser fevkalade kondisyondadır. Benzer örnekleri müze koleksiyonlarında yer alan Osmanlı Tophane Sanatı’nın ele geçmez dev boyutlarda, yüksek kıymete sahip müzelik şaheseridir.

Referans: Tophane Lüleciliği, 1963 / Hüseyin KOCABAŞ
Tophane Lüleciliği, 2007 / Prof. Dr. Erdinç BAKLA

Çubuk Uzunluğu: 141 cm.
İmame Ölçüleri: 14 x 3.5 cm.
Lüle Ölçüleri: 6.5 x 12 cm.

Tütün,1500 yıllarında Antiller’den İspanyol gemicileri vasıtasıyla İspanya’ya ve oradan Avrupa’ya yayılmıştır. Anadolu’ya ise Osmanlı İmparatorluğu zamanında (1605) Venedikli tüccarlar tarafından sokulmuş ve kullanılışı kısa bir zamanda yayılmıştır. Tütün bitkisi, kurutulmuş yaprakların yakılması ile ortaya çıkan dumanın içe çekilmesi veya tozlarının enfiye halinde buruna çekilmesi veya özel işlem görmüş yapraklarının çiğnenmesi suretiyle kullanılırdı. Osmanlı’nın tütüne olan ilgisi kuşkusuz döneminde tütün tabakaları, nargile, ağızlık ve lülelerin özel olarak Osmanlı zevkine uygun yeni formlar ve tasarımlarla üretilmesi ve kullanılması ile kendi sanatkârlarını, modasını ve sanat eserlerini yaratmıştır. Bu nesnenin lüle ve pipolarla içilmesi Türkün tükenmez el sanatlarına bir yenisini daha ilave ederek “Lülecilik Sanatı”nı ortaya çıkartmıştır. Tophane işi eserlerin en eskilerinin 18.Yüzyılın sonlarına doğru yapıldığını, en güzel örneklerini de 19.Yüzyılın sonlarına doğru verdiğini üzerlerine vurulan mühür ve imzalardan anlamaktayız. Tophane işi eserler yapım aşamasında kısaca lüleci çamuru tabir edilen süzülmüş ve dinlendirilmiş çamurdan el ile tornada imal edilir, kendi renginde bir astarla sıvanır, birçok teknikle nakışlanır ve mühürlenmiş olarak fırınlanırdı. Fırından sonra tekrar astarlanarak elde çuha parçaları ile ovunarak parlatılır ve altın varaklarla bezenir. Ve tekrar altın yaldızın pişeceği kadar az hararetli bir fırınlamadan sonra tekrar çuhalarla ovulur ve Arasta’nın satış dolabının raflarındaki yerini alırdı.

Detaylar
Lot: 73 » Gümüş

OSMANLI 19.YÜZYIL “VAN” ERMENİ İŞİ SAVATLI GÜMÜŞ TÜTÜN TABAKASI

19.Yüzyıl. Osmanlı. Gümüş. Eski Türkçe ile “Van” ve Ermenice “Գխ” usta damgalı. Savat tekniği ile Osmanlı Rokokosu üslubunda stilize dekorlu. Merkezdeki madalyon içerisine görülmemiş üslupta kazıma (grave) ve kalemişi teknikleri kullanılarak Sultan Abdülmecit tuğralı “Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye” arması tatbik edilmiş. Arka kapağına ise realist floral bir kompozisyon çalışılmış. Tabakanın içi altın vermeyli. Osmanlı Gümüş Sanatı’nın yüksek kıymette, nadir ele geçen koleksiyonluk örneğidir.

Referans: Eserin damgaları "Osmanlı Gümüş Damgaları / Garo Kürkman" kitabının 72. sayfasında (şehir damgası) ve 102. sayfasında (usta damgası) yer almaktadır.

Ölçüler: 1.5 x 6 x 8 cm.
Ağırlık: 90 gr.

Savat sözcüğü, Arapça “sevad” (kara, karanlık, karartmak) sözcüğünden gelir ve gümüş üzerine yapılan siyah desen ve nakışların adı olmuştur. Yalnızca bitmiş formlar üzerine uygulanan bir tekniktir; bu nedenle daha çok “mine”ye benzetilebilir ve bir tür “siyah mine” olduğu söylenebilir. Osmanlı’da 150 yıl kadar altın devrini yaşamıştır, öyle ki savatlı Türk tabakaları tüm Avrupa’da özellikle de Paris kuyumcularında kendine yer edinmiştir. Savat işlemi iki aşamada yapılır: Önce kalemkarlık, sonra savat alaşımının hazırlanması ve uygulanması.

Detaylar
önceki
Sayfaya Git: / 8
sonraki