• Vazgeç
    Filtrele
Filtrele

MÜZELİK ESERLER MÜZAYEDESİ | 21

Lot: 26 » Tablo

JEAN PIERRE DROUIN (1782-1861)

"Turquerie Sanat Akımı’nın Başlangıcı / 1721’de Osmanlı Elçisi Yirmisekiz Mehmet Çelebi ve Maiyeti'nin Paris’e Girişleri"

İmzalı. 1827 tarihli. Tuval üzeri yağlıboya.
Sanatçının başyapıtı. Yaptığı en büyük ebatlı eser. Sanat Tarihi ve Osmanlı Tarihi açısından "Belgesel" özellikli. Orijinal altın varak siyah lake çerçevesi içerisinde.

Referans: E.Benezit / Cilt:3 Sayfa:679

Ölçüler: 130 x 100 cm.

Drouin, 1782’de Besançon da doğdu. 18. ve 19.Yüzyıl ressamıdır. Minyatür ve suluboya portre ressamı Jean Pierre Druoin, Academiê de Paris okulunda heykeltıraş Dejoux’nun öğrencisiyken ardından minyatür için JBJ Augustin’nin öğrencisi oldu. Nadir eserleri olan bu sanatçı, sıkı noktalı bir çizgide çalıştı, cilt tonlarını doğru bir şekilde verdi, bazen pembe ve kahverengi gölgelerle ve saça birkaç vurgu beyaz guaj yerleştirdi. Drouin’in temsil edildiği müzeler; MBA DE Besançon; Palais des Beaux – Arts,Lile.  

 

18.yüzyılda özellikle Fransa’da başlayan ve öteki Avrupa merkezlerine de yayılan Türk modasına “Turquerie Akımı” denmiştir.  1721 yılında Osmanlı elçisi yirmisekiz Mehmed Çelebi Paris’e gönderilmiş, elçilik heyeti ve muhafızlarının görkemli giyim kuşam ve koşum takımları içinde şehre girişleri Paris’lileri büyülemiştir.  1740’ların başında ise yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin oğlu Said Efendi’nin Paris’e elçi olarak atanması Fransızların bir defa daha Osmanlı’nın görkemine tanık olmalarına sebep olmuştur. Aslında Avrupa’lıların Doğu’yu tanıma merakını çok eski yüzyıllara götürmek mümkündür. Başta 15.Louis’nin (1715-1774) gözdeleri Madame Pompadour ve Barry Düşesi Madame de Barry olmak üzere Paris’li soylular ve ileri gelenler sanatçılara Türk giysileri içinde kendi portrelerini yaptırmışlardır. Balolarda Türk kıyafeti giymek, Türk kıyafetiyle portre yaptırmak dönemin yaygın modaları hâline gelmiştir. O dönemlerde Avrupa’da yapılan düğünlerde bile, Osmanlı izlerini görmek mümkündü. 1719’da Avusturya sarayından Maria Josepha ile evlenen Saksonya Prensi Friedrich August, düğünü için aynı boyda güçlü 315 kişiyi vazifelendirir. Bu gençler ‘moustache a la Turque’ yani Türk bıyığı bırakacak ve düğünde yeniçeri kıyafeti giyip, mehter eşliğinde de yürüyeceklerdi. Ayrıca yemekler, hilâl şeklindeki masada yine Osmanlı kıyafetindeki hizmetliler tarafından servis edilmişti. Osmanlı elçisinin de davetli olduğu düğünde gelin Dresden yakınlarında yine Türk eserleriyle süslenmiş bir gemiden alınıyordu. Bu moda akımı içinde Kral Louis ve diğer soylular ile zenginler ressamlara Doğu konulu tablolar ısmarlıyorlardı. Doğu’ya giden gezgin ve görevliler Türklere ve Türkiye’ye ait anı ve resimlerini yayınlayarak “Turquerie” modasının geniş kitlelere yayılmasını sağlamışlardır. İsviçre’li ressam Jean-Etienne Liotard 1738 yılında İstanbul ve İzmir’de bulunmuş, özellikle Türk kadınlarının resimlerini yapmış ve bundan ötürü de Avrupa’da ‘Peintre Turc’ (Türk ressamı) ünvanını almıştır. Şüphesiz bu akımın önemli bir bölümünü de tabloların yanı sıra evleri süsleyen biblo ve heykelcikler/figürler oluşturmakta idi. Unutulmamalıdır ki her dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun hayranlık uyandıran gücü ve zenginliği, tüm dünyada Osmanlı Pazarı’na ve Osmanlı Sarayı’na özel birçok sanat eseri üretilmesine sebep olmuştur.

Detaylar
Lot: 27 » Tablo

SULTAN ABDÜLMECİD HAN DÖNEMİ OSMANLI SULTANLARININ SOYAĞACI

19.Yüzyıl. Sultan Abdülmecid Han (1839-1861) dönemi. Tuval üzeri yağlıboya, duralite marufle. İmparatorluğun kurucusu Sultan Osman’dan başlayan ve Sultan Abdülmecid Han ile neticelenen, Sultan isimlerinin Osmanlıca ve Latin harfleri ile yazıldığı ve Tasvir-i Hümayun’ların soyağacının dallarına madalyonlar içerisinde ve hanedan silsilesini temsil etmek üzere birbirlerine çelenk dalları ile bağlı şekilde resmedildiği türünün en önemli örneklerinden biridir.

Literatüre göre; ilk Osmanlı Sultanlarının Soyağacı tablosu, İsveç kralı III.Gustav’ın siparişi ile Paris’te yaptırılmıştır. 1792’de d’Ohsson’un İstanbul’a döndüğünde Sultan III. Selim’e hediye ettiği soy ağacı sarayda büyük bir heyecan yaratmıştır ki, d’Ohsson İstanbul’daki en iyi ressamlara daha küçük boyutta soyağaçları yaptırıp Padişah ve Devlet Erkânı'na hediye etmiştir. Osmanlı Sultanlarının Soyağacı tabloları saraydan çeşitli devlet erkânına, Avrupalı hükümdarlara ve yabancı temsilcilere sunulmuş, Osmanlı Hanedan imgesinin tüm dünyaya yayılması niyetiyle diplomatik ve propaganda amaçlı kullanılmıştır. Benzer örnekleri müze ve saray koleksiyonlarında bulunan, belgesel özelliği ile ön plana çıkan, ele geçmez bir şaheser ve müzelik bir yapıttır.

Müze Koleksiyonlarında olan örnekler;
Topkapı Sarayı / Türkiye
Gripsholm Sarayı / İsveç
Celsing Şatosu / İsveç

Provenans: Özel Koleksiyon

Ölçüler: 73 x 101 cm.

Detaylar
Lot: 29 » Tablo

SULTAN SELAHADDİN EYYUBİ TASVİRİ

“Ṣalāḥ ad-Dīn Yūsuf ibn Ayyūb”

Eyyubiler Hanedanı’nın Kurucusu
İki Kutsal Caminin Hizmetkârı
Mısır ve Suriye’nin Sultanı

Tuval üzeri yağlıboya. Muazzam altın varak çerçevesi içerisinde.

Ölçüler: 60 x 45 cm.
Çerçeveli Ölçü: 100 x 82 cm.

Selahaddin Eyyubi, Eyyubi hanedanının kurucusu ve ilk hükûmdarı.1187'de Kutsal Toprakları Haçlılardan geri almak için büyük bir ordu kurdu ve komutasındaki ordusuyla beraber 4 Temmuz 1187'de Hıttin Muharebesi'nde Kudüs Kralı Lüzinyanlı Guy'un ordusunun büyük bir bölümünü yok etti. 2 Ekim 1187'de ise Kudüs'ü Haçlı kuvvetlerinden alarak bölgedeki 88 yıl süren Hristiyan egemenliğine son verdi. Avrupalı Hristiyanlar, bu yenilgiden sonra Kudüs'ü tekrar hakimiyetlerine geçirebilmek amacıyla Üçüncü Haçlı Seferi'ni düzenledi.

Selahaddin Eyyubi, bu sefer sırasında gerçekleşen Arsuf Muharebesi'nde İngiliz Kralı I. Richard'a yenildiyse de, onunla yaptığı Yafa Antlaşması sayesinde Kudüs'ü muhafaza etti. Ayrıca, 1169'da Mısır'da bulunan Fatimi halifesinin veziri oldu, 1171'de Şii Fatimi halifeliğini feshedip, Mısır'ı, Bağdat'ta bulunan Sünni Abbasi halifeliğine bağladı. Ayrıca Selahaddin Eyyubi'nin, "iki kutsal caminin hizmetkârı" unvanına sahip ilk kişi olduğuna inanılmaktadır.

Selahaddin Eyyubi'nin ailesi Hezbani Kürtlerinin Revvadi kolundandır. Revvadiler aslen Arap olan Yemenli Ezd kabilesine mensupturlar. Abbasi Halifesi tarafından 758 senesinde Basra'dan alınarak Azerbaycan'a yerleştirilmişlerdir. Kabileye adını veren Revvad bin Müsenna el-Ezdî, Azerbaycan valisi tarafından güvenliği sağlama amaçlı Tebriz civarında vazifelendirilmiştir. Daha sonra onun soyundan gelen torunları 8. ve 9. yüzyıllarda Abbasiler'in Tebriz valisi olarak vazife yapmışlardır. Revvadiler, 10. yy'ın başından itibaren Azerbaycan'da baskın hale gelen Kürt varlığıyla özellikle Hezbani aşiretiyle karışarak Kürtleşmiş ve bu tarihten itibaren Kürt olarak tanınmışlardır. Ahmed için Ahmedil ve Muhammed için Memlân gibi isimleri kullanmaya başlamışlardır.

Detaylar
Lot: 33 » Tekstil

OSMANLI 18.YÜZYIL “SARAY İŞİ” SULTANİ TILSIMLI (ŞİFALI) GÖMLEK

18.Yüzyıl. Osmanlı. Saray işi. Sarayda hasta düşen şehzade ve sultanların şifa bulması için saray âlimi, saray müneccimi, saray terzisi ve saray nakkaşı tarafından özel olarak yapılmış. Aharlanmış kumaş üzerine ön ve arka yüzü ile kolları da dâhil simli cetveller ile kaytanlanmış “41” adet kartuş içerisine camilerde biriken “İS”lerden üretilmiş siyah mürekkep kullanılarak sülüs hat ile Besmele, Ayetel Kürsi, Fetih Suresi, Kuran-ı Kerim’den şifa ayetleri, Esma-ül Hüsna (Allah’ın 99 ismi), Kelime-i Tevhid ve Ashab-ı Kehf’in isimleri (Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernuş, Debernuş, Şazenuş, Kefeştatayyuş ve köpekleri Kıtmir) yazılmıştır.

Eserde tercih edilen “41” sayısı tılsım amaçlıdır. “41” en büyük sayıdan bile 1 fazlaya işarettir. Çünkü 40 sayısı âdet ve geleneklerimizde ve özellikle dinimizde çoğunluğu bildiren işlerde asgari en büyük sayıyı temsil eder. İnanışa göre bazı sure ve dualar “41” kere okunursa çocuk hastalıklardan, beladan korunur, şifa bulur, gam, keder ve sıkıntı kalmaz, sihir ve büyü tesirsiz hale gelir, şeytandan korunulur ve peygamber gece rüyada görülür. Numerolojide ise “41” cennet kuvvetleri tarafından gönderilen mistik ve güçlü sayılardan biridir. Pozitif enerjiyi ve mücadeleyi temsil eder, size inanan cennetsel kuvvetler olduğu anlamına gelir.

Eser kruvaze biçiminde kapanan, kısa kollu, yuvarlak yakalı, içi astarlı ve etrafı yeşil fitilli olarak tasarlanmıştır. Tılsımlı / Şifalı gömlekler savaşta korunmak ve galip gelmek, hastalıkta şifa bulmak ve nazarlardan korunmak için Osmanlı sultanları ve şehzadeleri için sarayda üç, dört yıl gibi uzun bir çalışmanın eseri olarak âlim (üzerine yazılacak olan ayet ve duaların tespiti için), müneccim (başlamak için ayın eşref saatlerini ve uğurlu günleri tespit için), saray terzisi, tezhip ustası ve nakkaş tarafından hazırlanırdı. Sarayda bu gömlekler yedekleri ile birlikte yapılır ve sadece bir kere kullanılırdı. Fevkalade kondisyonu ile dikkat çeken eserde sadece bir kere kullanmış ve itina ile günümüze kadar saklanmıştır. Türk İslam Sanatı’nın müzelik eser statüsünde son derece önemli koleksiyonluk örneğidir.

Referans: Eserin muhtemelen aynı ellerden çıkmış tıpkı benzerleri (yedekler) “Türk ve İslam Eserleri Müzesi Koleksiyonu” ve “Ekrem Ayverdi Koleksiyonu”nda bulunmaktadır. Eserin görseli “Sadberk Hanım Müzesi Kubbealtı H.A Koleksiyonu” adlı kitapta 34 no’lu eser olarak sayfa 70’de bulunmaktadır.

Ölçüler: 77 x 50 cm.

Detaylar
Lot: 41 » Gümüş

GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’E AİT SİLAH ARKADAŞI HÜSREV GEREDE’YE ARMAĞAN ETTİĞİ GÜMÜŞ SİGARA TABAKASI

“Eserin satışından elde edilecek gelirin bir kısmı Türk Eğitim Vakfı (TEV) çatısı altında oluşturulmuş ‘ARTHILL GELECEĞE DOKUN BURS FONU’na aktarılacaktır.”

Gazi Mustafa Kemal Atatürk için özel olarak tasarlanılarak imal edilmiş. Eski Türkçe (Osmanlıca) ve Latin harfleri ile ayrı ayrı çift “Van” imalat damgalı. Ermenice “Karnig (Vahan)” usta imzalı. Gümüş ayar garanti damgalı. Eser, Atatürk tarafından silah ve dava arkadaşı en yakınındaki isimlerden Hüsrev Gerede’ye armağan edilmiş. Üst seviye işçilik uygulanarak gümüşten imal edilmiş eserin ön yüzüne sıralı “Penç” motiflerinden oluşan geometrik bir suyla çevrili Atatürk portresi, arka yüze ise ön yüzdeki tezyinatın devamı niteliğinde geometrik bir suyla çevrili “Penç” motifini sarmalayan “Rumi” üslubu tasarım harikası bir kompozisyon uygulanmıştır. İç yüzeyi sıvama altın vermeyli, çift kemerli, açma mekanizmalı. Fevkalade kondisyonda. Sanatsal ve zanaatsal özellikleri ile ön plana çıkan, üst seviye işçilik uygulanmış, belgesel özellikli, manevi değeri tartışılmaz, ele geçmez ve paha biçilmez müzelik eserdir.

Provenans: Eser, Gerede Ailesi tarafından verilmiş provenans mektubu ile birlikte teslim edilecektir.

Ölçüler: 8.5 x 8 cm.
Ağırlık: 120 gr.

 

Hüsrev Gerede (1884-1962), Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet tarihinin önemli isimlerinden olan asker, siyasetçi ve diplomattır. Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıktığı sırada yanındaki kafilede yer alan subaylardandı. Millî mücadelenin teşkilatlanma aşamasında Havza bildirisi ile Amasya genelgesinin hazırlanmasında, Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde alınan kararların belirlenmesinde hizmet etti. Son Osmanlı Mebusan Meclisi’ne Trabzon milletvekili olarak seçildi, Misak-ı Millî kararlarının alınmasında rol oynadı. İstanbul'un işgal edilip Meclis’in fesh edilmesi üzerine Ankara’ya döndü, TBMM’de milletvekili olarak görev yaptı. Kurtuluş Savaşı devam ederken çıkan iç isyanların bastırılmasında rol oynadı. Cumhuriyet döneminde, Budapeşte, Sofya, Tahran, Tokyo, Berlin ve Rio de Janeiro Büyükelçiliklerinde bulundu. 1934 yılında Urfa, 1942 yılında Sivas milletvekili seçildi.

Detaylar
Lot: 42 » Tekstil

ATATÜRK’ÜN EŞİ LATİFE HANIM TARAFINDAN KADİFE ÜZERİNE GÜMÜŞ TEL İLE İŞLENMİŞ OSMANLI YASTIK YÜZÜ

Provenans: Latife Hanım Aile Koleksiyonu. Eser provenans mektubu ile birlikte teslim edilecektir.

Eserin provenans mektubunda; “Kadife üzerine gümüş tel işlemeli yastık yüzü, Uşşakizade Latife Hanım tarafından işlenerek kız kardeşi olan anneannem Vecihi İlmen’e, Atatürk ile boşanmasından sonra tedavi için gittiği Çekoslovakya’nın Tatra Kentinden döndüğü 1927 yılında hediye ettiği çiftten birincisidir. Mehmet Sadık Öke, 05/01/2019 İstanbul” yazmaktadır.

Referans: Aynı Koleksiyondan çıkmış Latife Hanım’a ait diğer eserler Rahmi M.Koç Müzesi Atatürk Bölümü’nde teşhir edilmektedir.

Ölçüler: 40 x 60 cm.

Latife Uşakî, 17 Haziran 1898 yılında İzmir'de doğdu. İzmir’in tanınmış ailelerinden biri olan "Uşaklıgil" âilesine mensuptur ve yazar Hâlit Ziyâ Uşaklıgil'in akrabasıdır. Uşakîzâde Muammer Bey ile Adevîye Hanım'ın kızı olan Latife Hanım Paris'te Sorbonne Üniversitesi’nde siyâset ve hukuk eğitimi aldı, Londra'da dil öğrenimi gördü. İngilizce, Fransızca, İspanyolca ve Almanca biliyordu. Sakarya Meydan Muharebesi'nin kazanılması üzerine, üçüncü sınıfta üniversite eğitimini yarıda bırakarak, Gazi Mustafa Kemal Paşa ve ordusunu karşılamaya İzmir'e döndü. 9 Eylül 1922'de, Türk ordusunun İzmir'e girişinin ardından, başkumandana güvenli bir karargâh arayışındaki kurmayları, Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı Göztepe'deki Uşakîzâde Âilesi'nin köşküne götürdüler. Ebeveynleri o sırada bir yurt dışı seyâhatinde olduğu için köşkte babaannesiyle birlikte kalan Latîfe Uşakî, 14 Eylül'den itibaren Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı köşkte ağırladı. 16 gün süren ve 30 Eylül 1922 tarihinde sona eren bu misafirlikte köşk, "Mudanya Ateşkes Antlaşması" çalışmalarına sahne oldu. 17 Aralık 1922 tarihinde, Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın annesi Zübeyde Hanım, sağlık sorunları nedeniyle ve Latife Hanım'ı da görmek arzusuyla İzmir'e gitti. Uşakîzâde Âilesi'ne ait köşkte (bugün Latîfe Hanım Müzesi) 28 gün Latîfe Hanım'ın konuğu olan Zübeyde Hanım, 14 Ocak 1923 tarihinde vefât etti. Mustafa Kemal Atatürk ile Latîfe Hanım, 29 Ocak 1923 tarihinde, Muammer Bey’in Göztepe'deki Uşakîzâde Köşkü'nde dinî nikâhla evlendiler. Mareşal Fevzi Çakmak ve Kâzım Karabekir Paşalar, Mustafa Kemal’in, Mustafa Abdülhâlik Renda ile Salih Bozok ise Latîfe Uşakî’nin nikâh şâhidi idi. Bu nikâhta yaşanan ilkler, sekiz ay sonra Merkez Kadısı Hüseyin oğlu Ömer Fevzi tarafından belge haline getirilmiş ve tasdik edilmiştir. Eşinin isteği üzerine TBMM’deki oturumları izlemeye giden Latîfe Hanım, TBMM'ye giren ilk kadındır. Gazi Mustafa Kemal Paşa ile Latîfe Hanım’ın evliliği, 5 Ağustos 1925 günü sona erdi. Boşanma haberi, 12 Ağustos 1925 günü hükûmet bildirisi ile duyuruldu. 12 Temmuz 1975 tarihinde İstanbul'da 76 yaşındayken göğüs kanserinden hayatını kaybetti. Latife Uşakî'nin anıları ve sakladığı kıymetli belgeler Türk Tarih Kurumu'nda saklanmaktadır.

Detaylar
Lot: 43 » Obje

ŞAİR-İ AZAM “ABDÜLHAK HÂMİD TARHAN “A AİT “SULTAN II.ABDÜLHAMİD HAN” TUĞRALI GÜMÜŞ YAKA İĞNESİ İLE ŞAİRİN KENDİ EL YAZISI İLE YAZDIĞI VE İMZALADIĞI “MAKBER”DEN BİR DÖRTLÜK

Türk Edebiyatı’nda Şair-i Azam (En büyük şair) olarak kabul edilen Tanzimat’tan sonraki yenileşme devri Türk Edebiyatı’nın tanınmış şair ve tiyatro yazarı “Abdülhak Hamit Tarhan”’a ait son derece estetik ve hatasız şekilde gümüşten çalışılmış “Sultan II.Abdülhamid Han” tuğrası formunda gümüş yaka iğnesi. Orijinal muhafazası ile birlikte. Eserin yanında Abdülhak Hamid’in kendi el yazısı ile yazdığı ve imzaladığı Türk Edebiyatı’nın en büyük eserlerinden biri olarak kabul edilen “Makber”den bir dörtlük yer almakta. Fevkalade kondisyonda, ele geçmez koleksiyonluk eserlerdir.

Ölçüler: 7 x 2 cm.

Abdülhak Hamit Tarhan (1852-1937) Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde ve Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk yıllarında eserler vermiş, modern edebiyatın doğuşunda etkin bir isimdir. Köklü ve eski bir ulema ailesinin ferdi olarak dünyaya gelmiş, hayatının her döneminde yüksek mevkilerde bulunmuş, dünyanın birçok yerini görme fırsatı yakalamış, çağının büyük ve güçlü sanatçısı sayılmıştır. Tanzimatı, Birinci ve İkinci Meşrutiyetleri ve Cumhuriyeti gören; bu devirlerdeki Tanzimat, Edebiyat-ı Cedide, Millî Edebiyat ve Cumhuriyet devri edebiyatlarını yakından tanıyan sanatçı Türk edebiyatında Şair'i Azam (Büyük Şair) sıfatı ile anılır. Uzun seneler diplomat olarak hem doğu hem de batı ülkelerinde bulunması nedeniyle iki edebiyatı da tanımış; Türk şiirine batıdan yeni konular, serbest düşünce ve şekiller getirirken; batı yazarlarından etkilenerek yazdığı oyunlarla Türk tiyatrosuna felsefi düşünceyi sokmuştur. Türk edebiyatının en büyük eserlerinden birisi kabul edilen Makber'in şairidir. TBMM III., IV. ve V. dönemlerde İstanbul milletvekili olarak görev yapmıştır.

Detaylar
Lot: 50 » Hanedan

OSMANLI 19.YÜZYIL SARAY İŞİ “NAİLE SULTAN”A AİT ÇİFT BAKIR SUNUMLUK / HİCRİ 1322

Osmanlı. Damgalı. Sultan II.Abdülhamid Han’ın kızı Naile Sultan için özel yapım, çift. Hicri 1322 tarihli. Saray işi. Eserlerin kenar bordüründe kazıma / grave tekniği ile “Devletlü Azametlü Naile Sultan Hazretleri, 1322” yazmakta. Fevkalade kondisyonda. Hanedana ait olması sebebi ile büyük önem arz eden koleksiyonluk eserlerdir.

Ölçüler: 15 x 26 x 35 cm.

Naile Sultan (1884-1957), Sultan II. Abdülhamid Han'ın ve Dilpesend Kadınefendi'nin kızıdır. Naile Sultan sarayda özel eğitim gördü, piyano, viyolonsel ve arp çalmasını öğrendi. 1901'de Gazi Osman Paşa'nın oğlu Cemaleddin Bey'le nişanlandı ancak bir süre sonra bir aşk skandalı yüzünden nişan bozuldu. Daha sonra 1905 yılında vezir Arif Hikmet Paşa'yla evlendi. Kuruçeşme Sahilsarayı'nda oturdular. 1924'te Hanedan'ın yurt dışına sürgün edilmesi üzerine eşiyle beraber Beyrut'a yerleşti. 1952'de Hanedan'ın kadınlarına Türkiye'ye dönme izni çıkınca diğer kız kardeşleri gibi Türkiye'ye döndü. 

Detaylar
önceki
Sayfaya Git: / 5
sonraki